Cuma, Ocak 01, 2010

Yılbaşı Değil Yılsonu...


Nerdeeeee eski tombalacı Hayriye ile Muhittin'in sobada pişen kestanesi...
Bilmiyorum...

Tüketim toplumunun üretim toplumuna yaptığı koskocaman bir şaka aslında yeni yıl tantanası...
Eğlence mekanlarında yenilesi içilesi tüm ürünler, kafamıza takılası ışıklı, tüylü şeyler, çekilesi büyük ikramiyeler, gülünesi noel babalar, marketlerden alınası yılbaşı sepetleri, giyilesi kırmızı donlar bu üretim- tüketim döngüsünün olmazsa olmazları...

Yılbaşını evde geçiren biri olarak,gözlemlerime dayanarak şunları söylemek istiyorum.
Eski dönemlerde televizyonda dansöz çıktığında sevinen bizler, şimdi eğlence mekanlarında dansözler gibi göbek atmaktan keyif alıyoruz...

Devir değişiyor... 2010 yılındayız artık, çağ atladık...

Tombalanın yerini scrabble, tabu, monopoly aldı...
Kestanenin yerini paket paket, boy boy mısır cipsi, patates çerezleri...

Kestane pişirdiğimiz döküm sobaların yerini kalorifer petekleri...
Evlerimizde mandalina kabuğu, portakal çicekleri bile kokmaz oldu...

Kalabalık olmayı bile unuttuk, başkalarıyla akraba olmak dışında...
Daha da kalabalık olmayı hedefliyoruz gayri meşru çocuklarla...
(bkz: Taksim'de tacize maruz kalanlar)

Tonton dedeniz bir günlüğüne noel babalara kaptırıyor tahtını...
Ertesi gün tekrar dedenizin kucağında geçireceğiniz koca bir yıl olduğunu bile bile noel babanın kucağından geçiyoruz bir günlüğüne...

Yine kucağına alıyor bizi...
Gösterişli takma sakalı ve muhtemelen bir yastıktan ibaret koskocaman göbeğiyle...
Elini de öptürmüyor dedemizden farklı olarak... Bu modern adama kanımız kaynıyor... Aldanıyoruz alına moruna, patlıcan burnuna...
Yine kucağına alıyor bizi... Bağrına basıyor miniklerimizi...
Girdiğimiz oyuncakçı dükkanına, şekerciye koca bir bahşiş bırakarak zengin ediyoruz modern dedemizi...
Alan memnun, veren memnun...

Alışveriş merkezleri, sokaklar gelin gibi süslenmiş...
Etraftaki yapay, gerçek tüm çam ağaçları emrinize amade...
Paranız elverdiğince boy boy, çeşit çeşit olanları satın alabilmeniz mümkün...
Büyük marketler alkollü- alkolsüz yılbaşı sepetleri hazırlamışlar.
Tercihinize ve kesenize uygun olanları evlerimizin kapısına kadar getiriyorlar üstelik...

Mekanlar bin bir renkte süslenmiş...
Farklı konseptler, animasyonlar, sanatçılar, değişik dizaynlı sahneler, zengin mönülerle eğlence kahramanlarını arıyorlar...
Konuklarını bekliyorlar...

Peki biz neyi kutluyoruz neyin şerefine içiyoruz...

Yılbaşı gecesini dışarıda geçirmemiş olan birisi olarak belki içime dert olmuş bir tutum sergiliyor ya da dışarda geçirenlere gıcık oluyorum şeklinde yorumlanabilir yazdıklarım.
Alakası yok aslında...
Ben durumun ironik kısmını irdelemek istiyorum, mantık aranmayacak bir olayda mantık arama çabalarındayım belki...

Evet saçmalamışssın diyenleri duyar gibiyim... Alınmaca, darılmaca, kırılmaca yok...
Bende sizler gibi eğlenen kitleye mensup olabilirim elbet... Olmayacağım demiyorum...

Yalnızca yeni yılın paravan olarak kullanılmasından rahatsızım...
Üretim toplumu dayatmasının bu kadar aleni olmasından...
Neyi, niçin kutladığımız söz konusu...
Neden geçen yıla hayıflanmıyoruz mesela... Buna takılmış durumdayım...
Geçen sene yılbasına girerken de aynı dilekler ile girmemiş miydik?

Peki o halde niye uğursuz bir seneyi pencereden bacadan kovar gibi davranyoruz ki...
Ayıp olmaz mı? Hakkını yemiş olmaz mıyız koskoca geçirdiğimiz 365 günün...

Yaptıklarımız, yapamadıklarımız, ya da yapmaya çalıştıklarımız, düşündüklerimiz bu sene olmayınca seneye kalıyor... Yeni yıl uğur getirsin bize deniyor...Kuşlar, böcekler, çiçekler salıyorlar kucak kucak... Sevgi yumakları haline dönüştürüyorlar...

Hoppp yeni yıl geldi, hoş geldi...

Israrla yineliyorum yılbaşı değil, yıl sonu...
Düşündüklerimizi yapamadığımız için hayıflanıp, üzülme zamanı...
Topu 2010'nun şerefine değil 2009'un gidişine patlatma anı...

Patladığımız an bu andır...


"Hayriye'm Nerde Kaldı Şu Patlamış Mısırlar...
Bak Dansöz'de çıktı Magic Box 'ta..."


Muhittin'den İnciler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder